8 Ağustos 2008 Cuma

Peygamber efendimizin faziletleri

Sual: Peygamber efendimizin faziletlerini bildirir misiniz?
CEVAP
Mevahib-i ledünniyye
ve Mirat-i kâinat kitaplarında bildirilen faziletlerinden bazıları şöyledir:

Canlılar içinde ilk olarak Muhammed aleyhisselamın ruhu yaratıldı. Hak teâlâ (Her şeyi senin için yarattım, sen olmasaydın, hiçbir şeyi yaratmazdım) buyurdu. Tevrat, İncil ve Zebur�da övülüp müjdelenmiştir.

Âmine validemiz ona hamile olunca, bütün putlar yüzüstü devrildi. Bütün şeytanlar ve sihir yapan büyücüler âciz kalıp, işlerini yapamaz oldular. Doğunca da bütün putlar yıkıldı. Doğduğu gece, Kisra�nın sarayı yıkıldı. Mecusilerin bin yıldan beri yanan ateşi söndü. Save gölünün suyu kurudu.

Safiye Hatun anlatır:
Doğduğu gece 6 alamet gördüm:
1- Doğar doğmaz secde etti.
2- Başını kaldırıp �La ilahe illallah inni Resulullah� dedi.
3- Her taraf aydınlandı.
4- Yıkayacaktım, biz Onu yıkadık diye bir ses işittim.
5- Göbeği kesilmiş ve sünnet edilmiş gördüm.
6- Sırtında nübüvvet mührü vardı. İki küreği ortasında �La ilahe illallah Muhammedün Resulullah� yazılı idi.

Çocuk iken, başı hizasında bir bulut gölge yapardı.

Ona salevat okumak âyet-i kerime ile bildirildi. Kelime-i şehadette, ezanda, ikamette, namazdaki teşehhüdde, birçok dualarda ve Cennette Allahü teâlâ, Onun ismini kendi isminin yanına koymuştur.

Allahü teâlâ, Onu kendisine habib [sevgili] yaptı, herkesten daha çok sevdi.

Kimseden bir şey öğrenmemiş iken, Allahü teâlâ Ona, her ilmi, her üstünlüğü verdi. Her yerde her zaman mübarek kalbi hep Allahü teâlâ ile idi.

Allahü teâlâ, bütün peygamberlere (Ya Âdem, ya Musa, ya İsa) diyerek ismi ile hitap ederken, Ona (Ya eyyühennebiyyu, ya eyyüherresul) diye özel hitap ediyor.

Namazda otururken, (Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi) okuyarak, Ona selam vermek emrolundu. Namazda, başka bir Peygambere böyle söylemek caiz olmadı.

Her peygamber kendi milletine, o ise her millete gönderilmiştir.

Her peygamber, iftiralara kendisi cevap verdi, fakat ona yapılan iftiralara Allahü teâlâ cevap verdi.

İsmi ile çağırmak, yanında yüksek sesle konuşmak haram idi.

Hazret-i Cebrail 24 bin kere geldi. Başka Peygamberlere çok az geldi.

Mübarek hanımları müminlerin anneleri idi ve onlarla evlenmek başkalarına haram edildi.

Önünden gördüğü gibi, arkasından da görürdü.

Mübarek teri, gül gibi güzel kokardı.

Uzun kimselerin yanında iken, onlardan yüksek görünürdü.

Güneş ve Ay ışığında gölgesi yere düşmezdi.

Üstüne sinek ve başka hiçbir böcek konmazdı.

Çamaşırları, ne kadar çok giyse de hiç kirlenmezdi.

Taş üstüne basınca, izi kalır, kum üstünde iz bırakmazdı.

Sözü çok vecizdi. Az kelime ile çok şey anlatırdı.

Eshabının hepsi, peygamberler hariç, bütün insanlardan üstündür.

Onun ümmeti de bütün ümmetlerin en üstünüdür.

Onun mübarek ismini taşıyan mümin Cennete girer.

Onu ve ehl-i beytini sevmek farzdır.

Hazret-i Azrail, içeri girmek için izin istedi. Başka hiç kimseden izin istemedi.

Kabrinin toprağı, her yerden ve Kâbe�den daha kıymetlidir.

Resulullah efendimizin üstünlükleri
Sual:
İnşirah suresinin (Biz senin zikrini yükseltmedik mi) mealindeki 4. âyet-i kerimesini İslam âlimleri nasıl tefsir etmişlerdir?
CEVAP
İbni Ata hazretleri, (Senin zikrini kendi zikrim kıldım, seni zikreden beni zikretmiş olur. İmanın sahih olması için benim zikrimin seninkiyle beraber olmasını sağladım) manasına geldiğini bildiriyor.

Katade hazretleri de bu âyet-i kerimeyi açıklarken buyuruyor ki:
(Hak teâlâ, Fahr-i âlemin zikrini dünya ve ahirette yükseltmiştir. Namaz kılan herkes, �Eşhedü� diyerek Allah�a ve Resulullaha şehadet getirmektedir.)

Kur�an-ı kerimde ve namazda olduğu gibi, ezan okunurken de Allah�ın ismi, Habibinin ismiyle birlikte okunmaktadır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Göklerden geçerken, �Muhammed Resulullah� olarak ismimi gördüm.) [Bezzar]

(Cennette her ağacın yaprakları üzerinde �La ilahe illallah Muhammedün Resulullah� yazılıdır.)
[Ebu Nuaym]

(Arş üzerinde, Cennetteki her şeyin üzerinde benim ismim vardır.)
[İbni Asakir]

(Âdem aleyhisselam Cennetten çıkarılınca, ya Rabbi, Muhammed aleyhisselamın hürmetine beni affet diye dua etti. Allahü teâlâ ise, [ne cevap vereceğini bildiği halde, cevabını da diğer insanların duyması için] �Ya Âdem, onu henüz yaratmadım. Nereden bildin?� buyurdu. Âdem aleyhisselam da, Arşta "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" yazılı olduğunu gördüm. Anladım ki, şerefli isminin yanına ancak en çok sevdiğinin, en şerefli olanın ismini layık görürsün dedi. Allahü teâlâ buyurdu ki: �Ya Âdem doğru söyledin. O bana insanların en sevgilisidir. Onun hürmetine dua ettiğin için seni affettim. Eğer Muhammed aleyhisselam olmasaydı, seni yaratmazdım�) [Taberani]

Hazret-i Ali, (Allahü teâlâ, Resulullaha iman etmeleri için peygamberlerin hepsinden ahd [söz] almıştır) buyuruyor. Nitekim Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin nuru, diğer peygamberlerin nurlarını kaplayınca, bu nurun kimin olduğunu suâl ettiler. Hak teâlâ da, (Bu Habibimin nurudur. Ona iman ederseniz, sizi peygamber olarak gönderirim) buyurdu. Onlar da (Senin Habibine iman ettik) dediler. Cenab-ı Hak da, (Ben şahid olayım mı) buyurdu. Onlar da (Evet) dediler. (Mevahib)

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Âdem, cesetle ruh arasındayken, benden misak alınırken ben peygamberdim.) [İ. Şabi]

(Allahü teâlâ, yer ve gökleri yaratmadan elli bin yıl önce, Ümm-il kitaba şunu yazmıştır: Muhammed peygamberlerin sonuncusudur.)
[Müslim]

(Ben âlemlerin efendisiyim.)
[Beyheki]

(Kıyamette insanların efendisi benim.) [Buhari]

(Soyca da insanların en şereflisiyim.)
[Deylemi]

(Arş-ı alaya benden başka kimse oturmaz.) [Tirmizi]

(Allahü teâlâ, beni insanların en iyisinden yarattı. İnsanların en iyisiyim, en iyi ailedenim. Kıyamette herkes sustuğu zaman ben söylerim, onlara şefaat ederim. Kimsenin ümidi kalmadığı bir zamanda onlara müjde veririm. O gün her iyilik, her türlü yardım, her kapının anahtarı bendedir. Liva-i hamd benim elimdedir. Peygamberlerin imamı, hatibi ve hepsinin şefaatçisiyim. Bunları öğünmek için söylemiyorum, hakikati bildiriyorum.)
[Hakikati bildirmek vazifemdir. Bunları söylemezsem vazifemi yapmamış olurum.] (Mektubat-ı Rabbani 1/44)

7 Ağustos 2008 Perşembe

Peygamber efendimizi tanımak

Sual: Resulullahı tanımamızdaki ölçü nedir?
CEVAP
Her Müslüman, Peygamber efendimizin güzellik ve üstünlüklerini ilmi, ihlâsı ve Ona olan sevgisi kadar derece derece görmekte ve anlayabilmektedir.

Peygamber efendimize vâris olan yüksek İslam âlimleri ise Onu bütün güzellikleriyle görmüş ve âşık olmuşlardır. Bunların en başında Ebu Bekr-i Sıddık gelmektedir. O, Resulullah efendimizdeki nübüvvet nurunu görmekte, Onun üstünlük, güzellik ve yüksekliklerini idrak ederek, Ona âşık olmakta öyle ileri gitmiştir ki, başka hiçbir kimse Ebu Bekr-i Sıddık hazretleri gibi olamamıştır. Bir keresinde, �Bütün iyiliklerimi, sizin bir sehvinize (yanılmanıza) değişirim� buyurmuştu.

Resulullah efendimizin güzelliğini en iyi görüp anlayan ve anlatanlardan biri de, müminlerin annesi Hazret-i Âişe idi. Âişe validemiz âlime, müctehide, akıllı, zeki ve edibe idi. Gayet belig ve fasih konuşurdu. Kur�an-ı kerimin manalarını, helal ve haramları, Arap şiirlerini ve hesap ilmini çok iyi bilirdi.

Resulullah efendimizi öven şu iki beyti Âişe validemiz söylemiştir:

Ve lev semia ehlü Mısra evsafe haddihi
Lema bezelu fi sevmi Yusüf�e min naktin.
Levima Zeliha lev reeyne cebinehu
Le aserne bilkatil kulubi alel eydi.

�Eğer Mısır�dakiler, Peygamber efendimizin yanaklarının güzelliğini işitmiş olsalardı, güzelliği dillere destan olan Yusuf aleyhisselamın pazarlığında hiç para vermezlerdi. Bütün mallarını, onun yanaklarını görebilmek için saklarlardı. Zeliha�yı Yusuf aleyhisselama âşık oldu diyerek kötüleyen kadınlar Resulullahın parlak alnını görselerdi ellerinin yerine kalblerini keserlerdi de acısını duymazlardı.�

Yine Âişe validemiz buyuruyor ki:
�Bir gün Resulullah mübarek nalınlarının kayışlarını çakıyordu. Ben de iplik eğiriyordum. Mübarek yüzüne baktım. Parlak alnından ter damlıyordu. Ter damlası, her tarafa nur saçıyordu. Gözlerimi kamaştırıyordu. Şaşakaldım. Bana doğru bakıp; �Sana ne oldu ki böyle dalgın duruyorsun?� buyurdu. �Ya Resulallah! Mübarek yüzündeki nurların parlaklığına ve mübarek alnındaki ter tanelerinin saçtıkları ışıklara bakarak kendimden geçtim� dedim. Resulullah kalkıp yanıma geldi. Gözlerimin arasını (alnımı) öptü ve; �Ya Âişe! Allahü teâlâ sana iyilikler versin! Beni sevindirdiğin gibi, seni sevindiremedim� buyurdu. Yani, senin beni sevindirmen, benim seni sevindirmemden çoktur, dedi.� Hazret-i Âişe�nin mübarek gözlerinin arasını öpmesi, Resulullah efendimizi severek, Onun cemalini anlayarak gördüğü için aferin ve takdir olmaktadır.

Resulullah efendimizin Kur�an-ı kerimde geçen isimlerinden biri de Yasin suresindeki Yasin kelimesidir. İslam âlimlerinin büyüklerinden olan Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri; �Yasin, ey benim muhabbet deryamın dalgıcı olan habibim, demektir� buyurmuştur. Bu deryanın ismini duyanlar, uzaktan görenler, yakınına gelenler, içine girip nasibi kadar derine inenlerin hepsi, ömürlerinin her safhasında Resulullah efendimizin aşkı ile yanıp tutuşmuşlar, yanık feryatlar, içli gözyaşları ve yakıcı mısralarla bu aşklarını dile getirmişlerdir. Bunların içinde en büyük ve meşhurlarından olan ve bu muhabbet deryasından büyük pay sahibi olan Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri de Sevgili Peygamberimize olan muhabbet ve aşkını dile getirdiği kasidelerinden birinde şöyle demektedir:

Server-i âlem, sana âşık olup da, yanarım!
Her nerede olsam, o güzel cemalin ararım.

Kâbe kavseyn tahtının sultanı sen, ben hiçim,
Misafirinim dersem saygısızlık sayarım.

Her şey cihanda senin şerefine bilirim,
Rahmetin yağsa bana her gün olur baharım.

Herkes Kâbe�yi tavaf için gelir Hicaz�a,
Sana kavuşmak için ben dağları aşarım.

Saadet tacına kavuştum ben rüyada.
Yağın toprağı serpildi yüzüme sanarım.

Dostunu öven âşıkların bülbülü, ey Cami!
Divanında şu yazılar, oluyor, tercümanım.

Dili sarkmış, susuz kalmış, uyuz bir köpek gibi,
Senin ihsan denizinden bir damla arzularım.

Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
(En büyük saadet, iki cihanın en üstün insanı olan Muhammed aleyhisselama tâbi olmaktır. Cehennem azabından kurtulmak için, Allahü teâlânın seçtiği sevdiği insanların reisine uymak gerekir. Cennet nimetlerine kavuşmak, Ona tâbi olanlara mahsustur. Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, Ona tâbi olmak şarttır. Ona uymayanların tevbeleri, zühdleri, tevekkülleri ve duaları kabul olmaz. Onun yolunda olmayanların zikirleri, fikirleri, şevkleri ve zevkleri kıymetsizdir. Peygamberler, Onun hayat veren deryasından bir kadehe kavuşmakla, o derecelere yükselmişlerdir. Evliya, Onun sonsuz deryasından bir yudum içmekle muratlarına ermişlerdir. Yeryüzündeki melekler, Onun hizmetçileri, göklerdekiler, âşıklarıdır. Her şey, Onun şerefine yaratılmış, bütün varlıklar, Onun mübarek ruhundan feyz almışlardır. Allahü teâlânın varlığını O açıklamış, her şeyin yaratanı, Onun rızasını almak istemiştir. Ona ve Onun Âline ve Eshabına bizden dualar olsun. O yüce Peygamber, hepimizden razı olsun!)

6 Ağustos 2008 Çarşamba

Âlemlerin rahmet ve uyarıcısı

Âlemlerin rahmet ve uyarıcısı Sual: Peygamber efendimizi öven âyet-i kerimeler hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Kur�an-ı kerim baştan sona kadar Resulullah efendimizi övmektedir. Bu konudaki âyet-i kerimelerden bazılarının mealleri şöyledir:

(Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.)
[Enbiya 107]

(De ki, ey insanlar, ben, Allah�ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm.) [Araf 158]

(Âlemlere
[Cin ve insanlara ilahi azap ile] korkutucu [uyarıcı] olarak Furkanı [Kur�anı] kuluna [Muhammed aleyhisselama] indiren [Allah�ın şânı] ne yücedir.) [Furkan 1]

(Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmez.)
[Sebe 28]

(Rabbinin sana verdiği nimetlerle mecnun değilsin. Senin için bitmeyen, sonsuz mükafat vardır. Elbette sen en büyük ahlak üzeresin.)
[Kalem 2-4]

(Rabbin sana
[çok nimet] verecek, sen de razı olacaksın!) [Duha 5]

(Allah ve melekleri, Resule salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin.) [Ahzab 56]

(Resullerden kimisini kimisine üstün kıldık.)
[Bekara 253]

(Nebilerden bazısını bazısından üstün kıldık.) [İsra 55]

Son iki âyet-i kerime de, peygamberlerden bazısının, diğerinden üstün olduğunu göstermektedir. Bir hadis-i şerifte de, (Beni insanların en iyisi bilmeyen kâfirdir) buyuruluyor. (Hatib)

Allahü teâlâ, bütün peygamberlere (Ya Âdem, Ya Musa, Ya İsa) diyerek ismi ile hitap ederken, Muhammed aleyhisselama, (Ya eyyühennebiyyu, ya eyyüherresul) diye özel hitap ediyor. Bu hitap şekli de Onun diğer peygamberlerden üstün olduğunu göstermektedir.

Fatiha suresinde bildirdiği gibi Allahü teâlâ (Âlemlerin Rabbi)dir. Resulullah da âlemlerden üstün olduğu için, (Rabbüke), (Rabbike) yani (Senin Rabbin) buyuruluyor. (Bekara 30, Saffat 180)

Fetih suresinin, (Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur) mealindeki 28. âyeti de Resulünün en üstün olduğunu göstermektedir. Resulullah, her peygamberden üstün olduğu gibi, eshabı da diğer eshabdan, ümmeti de diğer ümmetlerden üstündür.

Kur�an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Muhammed [aleyhisselam], Allah�ın peygamberidir, Onunla birlikte bulunanlar [Eshab], kâfirlere karşı şiddetli ve birbirlerine karşı merhametlidir.) [Feth 29]

(Mekke�nin fethinden önce Allah için mal veren ve savaşanlara, fetihten sonra verenlerden ve savaşanlardan daha yüksek derece vardır. Bunların dereceleri eşit değildir. Hepsi için Hüsnayı
[Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10]

(Allah, hepsine hüsnayı
[Cenneti] vaad etmiştir!) [Nisa 95]

(Muhacir ve Ensar ile iyilikte onların
[Eshabın] izinden gidenlerden Allah razıdır, onlara Cenneti hazırlamıştır.) [Tevbe 100]

(Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.)
[Al-i İmran 110]

Musa aleyhisselam, bu ümmetin faziletini Tevrat�ta okuyunca, (Bu hayırlı ümmete beni peygamber olarak gönder) diye dua etti. Cenab-ı Hak da, (Onlar Ahmed�in ümmetidir) buyurdu. Hazret-i Musa (Ya Rabbi, Ahmed�in ümmeti için bu kadar nimet ihsan ettin, beni de onun ümmetinden eyle) diye dua etti. Hazret-i Musa gibi büyük bir Peygamberin, bu ümmetten olmayı istemesi, Muhammed aleyhisselamın ve Onun ümmetinin üstünlüğünü göstermektedir. (Tenvir)

İncil�in aslında Muhammed aleyhisselamın vasıfları, üstünlükleri yazılıydı. Bunları bilen İsa aleyhisselam da, Musa aleyhisselam gibi, Muhammed aleyhisselamın ümmetinden olmak için çok yalvardı, dua etti ve bu duası da kabul oldu. Allahü teâlâ, Onu diri olarak göğe yükseltti. Kıyamete yakın tekrar yer yüzüne inecek, Muhammed aleyhisselamın dinine uyacak ve onu yayacaktır.

Bu ümmetin üstünlüğünü bildiren bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allahü teâlâ, bu ümmeti şu üç hâlden emin etti:
1- Bu ümmete Peygamberiniz,
[diğer Peygamberlerin kavimlerine yaptıkları gibi] beddua edip de mahvolacak değildir.

2- Kâfirler,
[Ne kadar çok olursa olsun] bu ümmeti mahvedecek kadar galebe edemez.

3- Bu ümmet dalâlet üzerinde
[sapık bir yolda, sapık bir mezhepte] birleşmez. Allah�ın rahmeti [salih] cemaatle beraberdir. [Salih] Müslümanların çoğunluğuna tâbi olun. Böyle Müslümanların çoğunluğundan ayrılan Cehenneme gider.) [Ebu Davud]

Cennet ehlinin yarısı
Sual:
Hazret-i Âdem�den beri binlerce peygamber, binlerce millet geldi. Onların içinde de iman edenler, Cennete gidecekler vardır. Cennette bizim peygamberimizin ümmeti mi daha çoktur, yoksa diğer peygamberlerinki mi?
CEVAP
Diğer peygamberlere inanan kimse çok az oldu. Hatta birçok peygambere bir kişi bile iman etmedi. Mesela Yahudiler, Hazret-i Musa�ya çok eziyet ettiler. Hazret-i İsa�yı öldürmeye kalktılar. Sonra gelenleri, bin Peygamberi şehid etti. Onun için diğer peygamberlerin iman eden ümmeti az idi. Kıyamete kadar Peygamber efendimize iman edenlerin, diğer peygamberlere iman edenlerin toplamı kadar olduğu bildirilmiştir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Siz, ehl-i Cennetin yarısını teşkil edersiniz. Cennete ise Müslümandan başkası girmez. Siz ise müşriklere göre siyah öküzdeki beyazlık kadar veya kırmızı öküzdeki siyahlık kadarsınız.) [Buhari]

Bu hadis-i şerif de Peygamber efendimizin ümmetinin, diğer peygamberlere iman eden ümmetlerin toplamı kadar olduğunu göstermektedir.

Kâinatın efendisi
Sual:
Peygamber için, niye kâinatın efendisi deniyor, kâinatın efendisi ve tek hâkimi, onu yaratan Allah değil midir? Peygamber de olsa, bir insanı bu kadar yüceltmek uygun mu?
CEVAP
Kâinatın efendisi demek, yaratılmışların en üstünü demektir. Peygamber efendimizi öven, yücelten bizzat Allahü teâlâdır. Üç âyet-i kerime meali şöyledir:

(Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.)
[Enbiya 107]

(Senin için bitmeyen, sonsuz mükafat vardır. Elbette sen en büyük ahlak üzeresin.)
[Kalem 2-4]

(Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmez.) [Sebe 28]

Hiçbir Müslüman, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimizin övülmesinden rahatsız olmaz. Rahatsız olmak Müslüman olmamanın alametidir.

Âlemlerin peygamberi
Sual:
Peygamberimiz, dinli dinsiz, zenci beyaz, dünyada yaşayan herkese mi peygamber olarak gönderildi? Cinlerin peygamberleri ayrı mıdır?
CEVAP
Muhammed aleyhisselam, Âdem aleyhisselam yaratılmadan önce de peygamber olup bütün insanlara gönderilmiştir. İlk yaratılan, Peygamber efendimizin ruhuydu. İki hadis-i şerif meali şöyledir:

(Ben yaratılış bakımından peygamberlerin ilkiyim; fakat onların hepsinden sonra gönderildim.) [İ. Gazali]

(Ben insanların tamamına peygamber olarak gönderildim.) [Buhari]

Hâlbuki diğer peygamberlerler, kendi milletlerine gönderilmişti. Bir âyet-i kerime meali:
(Biz, her resulü, bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın.) [İbrahim 4]

Resulullah efendimiz, insanların olduğu gibi cinnilerin de peygamberidir. Kur'an-ı kerimde, (Âlemlere uyarıcı olması için...) buyuruluyor. (Furkan 1)

Bütün müfessirler, (Bütün âlemlere ifadesine, cin taifesi de dâhildir) buyuruyorlar. Âlem, Allah�tan başka her şeye, her mahlûka denir. Bunun için birçok âlim, Peygamber efendimizin meleklere de gönderildiğini söylemişlerdir. Üç âyet-i kerime meali şöyledir:

(Kur�anı dinleyecek cinlerden bir takımını sana yöneltmiştik. Onlar Kur�anı dinlemeye hazır olunca birbirlerine, susun dediler. Kur�anın okunması bitince, her biri birer uyarıcı olarak milletlerine döndükleri zaman dediler ki: �Ey kavmimiz, biz Musa�dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan, gerçeği ve doğru yolu gösteren bir kitap dinledik. Hepiniz Allah�ın davetçisine [Muhammed aleyhisselama] uyun ve Ona iman edin ki, Allah da günahlarınızı bağışlayıp sizi acı bir azaptan korusun.�) [Ahkaf 29, 30, 31]

5 Ağustos 2008 Salı

Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım

Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım Sual: Allahü teâlâ, Peygamber efendimiz için, (Eğer sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım) buyuruyor. Bu kudsi hadis hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Âdem aleyhisselam, Arşta gördüğü nurun mahiyetini sual etti. Hak teâlâ buyurdu ki:
(Bu nur, gökte Ahmed, yerde Muhammed denilen, zürriyetinden bir peygamberin nurudur. O olmasaydı, seni de, yer ve gökleri de yaratmazdım.) [Mevahib-i ledünniyye]

Allahü teâlâ yine buyuruyor ki:
(Ya Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismi ile her ne isteseydin, kabul ederdim. O olmasaydı, seni yaratmazdım.) [Hâkim]

(Ey Resulüm, İbrahim�i halil
[dost], seni de habib [sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiç bir şey yaratmadım. Senin, benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım.) [Mevahib-i ledünniyye]

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Âdem aleyhisselam Cennetten çıkarılınca, ya Rabbi, Muhammed aleyhisselamın hürmetine beni affet diye dua etti. Allahü teâlâ ise, [ne cevap vereceğini bildiği halde, cevabını da diğer insanların duyması için] �Ya Âdem, onu henüz yaratmadım. Nereden bildin?� buyurdu. Âdem aleyhisselam da, Arşta "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" yazılı olduğunu gördüm. Anladım ki, şerefli isminin yanına ancak en çok sevdiğinin, en şerefli olanın ismini layık görürsün dedi. Allahü teâlâ buyurdu ki: �Ya Âdem doğru söyledin. O bana insanların en sevgilisidir. Onun hürmetine dua ettiğin için seni affettim. Eğer Muhammed aleyhisselam olmasaydı, seni yaratmazdım�) [Taberani]

(Allahü teâlâ, İbrahim�i halil edindiği gibi beni de halil edindi.)
[Mevahib-i ledünniyye]

Şu halde Peygamber efendimiz hem habibdir, hem halildir.
(Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım) kudsi hadisi, Marifetname�nin ön sözünde, Yusuf-i Nebhani hazretlerinin Envar-ı Muhammediyye kitabının 13. sayfasında ve imam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat�ının 122. mektubunda vardır.

Mektubat�ın farsça haşiyesinde, bu hadisin Deylemi�nin Firdevs�inde bulunduğu bildirilmektedir. Deylemi de, Buhari ve diğer muhaddisler gibi, meşhur ve muteber bir hadis âlimidir.

Mektubat-ı Rabbaninin 3.cildinde, (Sen olmasaydın Cenneti yaratmazdım), (O olmasaydı kâinatı yaratmaz, rububiyetimi izhar etmezdim) kudsi hadisleri de bildirilmektedir.

Miracda Allahü teâlâ, Peygamber efendimize, (Senden başka her şeyi senin için yarattım) buyurunca, Resulullah da, (Ben de senden başka her şeyi senin için terk ettim) dedi. (Mirat-i kâinat)

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Resulullahı tasdik şart

Resulullahı tasdik şart Sual: Bir insan Allah�a inansa, hatta bizim Peygamberimiz hariç bütün Peygamberlere inansa, Amentü�nün diğer şartlarına da inansa, bu kimse yine cehennemlik midir?
CEVAP
Evet yine cehennemliktir. Çünkü Allah'a inancında samimi değildir. Allahü teâlânın bildirdiğinin hepsine inanmak şarttır, birisine inanılmazsa bu iman olur mu hiç?
Hac ibadeti henüz farz olmadan önce, Resulullah efendimiz şöyle buyurmuştu:
(Size şunları emrediyorum:
1- Allah�a iman. Allah�a iman nedir biliyor musunuz? Allah�tan başka mabud olmadığına ve Muhammed�in Onun peygamberi olduğuna şehadet etmektir.
2- Namazı kılmak,
3- Zekat vermek,
4- Ramazan orucunu tutmak.
5- Aldığınız ganimetlerin beşte birini Allah için vermek. Bunları sizden sonrakilere de bildirin.)
[Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, Ebu Davud, İbni Hibban, Taberani]

Dikkat edilirse, Muhammed aleyhisselamın Allah�ın Peygamberi olduğunu kabul etme şartı bildiriliyor. Kabul etmek ise, beğenip Ona tâbi olmak demektir. Tâbi olunca da zaten misyonerlerin uydurduğu böyle kâfirlik iddiaları gündeme bile gelmez, insanın gözü kâfirlikte olmaz.

3 Ağustos 2008 Pazar

Müslüman olma sebepleri

Müslüman olma sebepleri Sual: Bir gayrimüslim, hangi sebeplerle Müslüman olur?
CEVAP
Bir kâfir, şu üç sebeple, Allah�ın lütfu, kendi araştırması ve birinin duasını almakla Müslüman olur.

1- Allah�ın lütfu ile:
Allahü teâlâ, bir kimsenin hidayetini, yani Müslüman olmasını dilemişse, o kimse, severek Müslüman olur. Kur�an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, onun kalbini İslam�a açar.) [Enam 125]

(Allah, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini dalalette bırakır.) [İbrahim 4]

2- Kendi araştırması ile:

Bu yolla Müslüman olmuş çok kimse vardır. Hakkı, doğruyu bulmak gayreti ile, bütün dinleri inceler. İslamiyet�in güzelliğine hayran olup Müslüman olur. Allahü teâlâ, İslamiyet�i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğini vaat buyurmuştur. Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara kavuştururuz.) [Ankebut 69]

(Allah, kendine kavuşmak isteyenlere, kavuşturan yolu gösterir.) [Şura 13]

Doğru yolu aramayıp, nefslerine uyarak iman etmeyenleri, azıp can yakanları, Cehennemde sonsuz olarak yakacağını haber veriyor. İslamiyet�i işitmeyen çok kimse vardır ki, akl-ı selimleri olduğu için, bozulmuş, uydurulmuş dinlerin adamlarına aldanmamışlar, astronomide ve fen bilgilerinde ve bilhassa tıb ilminde gördükleri nizamlı olayların birbirlerine bağlantılarını düşünerek, yaratılışın sırlarını, bu hesaplı düzenin gerçeğini anlamak istemişlerdir. Fransız Kaptan Kusto bunlardan birisidir.

Allahü teâlânın, Ankebut suresinde vaat ettiği üzere, bunları iman etmeye sebep olan rehberlere, kitaplara kavuşturacağı, Ruhul-beyan tefsirinde de yazılıdır. Böyle mesut kimse anlar ki, her şeyi yaratan, bir Allah vardır. O, her şeyi görür, bilir, işitir. Her şeye gücü yeter. Gücü, kuvveti sonsuzdur. Her şeyi, zamanı gelince yok etmektedir. İnsanları tekrar dirilteceğini, hesaba çekeceğini, iman etmiş olanlara Cennette sonsuz nimetler vereceğini, imanı olmayanları, kâfirleri Cehennemde sonsuz yakacağını bildiriyor. Onun emirlerine uymaktan başka kurtuluş yolu yoktur.

3- Birisinin duasına kavuşmakla:
Birisinin duası ile Müslüman olmuş çok kimse vardır. Hazret-i Ömer bunlardan biridir. Hazret-i Hamza, imana gelince, Müslümanlar çok kuvvetlendi. Bu iş, kâfirlere güç geldi. Ebu Cehil, (Onu öldürmekten başka çare yok) dedi. Bunu yapana, çok miktarda deve ve altın vereceğini bildirdi. Ömer yerinden fırladı. (Bu işi, benden başkası yapamaz) dedi. Ömer�i alkışladılar. Ömer, kılıcını çekip önce kardeşinin evine gitti. Eniştesi Said ile kardeşi Fatıma, yeni gelen Taha suresini okuyorlardı. Ömer içeri girip bu hali görünce, eniştesini ve kardeşini dövmeye başladı. Fatıma,�Ya Ömer, başımızı kessen dönmeyiz� dedi. Ömer, ellerindeki kağıdı alıp Taha suresini okumaya başladı. Kur�an-ı kerimin fesahati, belagatı ve manaları kalbini çok yumuşattı. (Hakikaten, ne kadar doğru) dedi. Bunu işiten Habbab, gizlendiği yerden çıkıp, Müjde ya Ömer, Resulullah, (Ya Rabbi, bu dini, Ebu Cehil ile veya Ömer ile kuvvetlendir) diye dua etmişti. Bu saadet sana nasip oldu dedi. Hazret-i Ömer hemen gidip Müslüman oldu. (Tirmizi)

2 Ağustos 2008 Cumartesi

Her ilmin tabirleri olur

Sual: Bütün dini kitap ve yazılarda, sık sık, (Müşrik, kâfir, mürted, münafık, ateist, zındık, mülhid, bid�at ehli, sapık, dinsiz, mezhepsiz, dönme) gibi tabirler geçiyor. Bir arkadaş bunları göstererek, �bak, insanlara nasıl hakaret ediliyor� dedi. Gerçekten insanlara niye böyle saldırılıyor?
CEVAP
O ifadeler insanlara hakaret için yazılmıyor. Bunlar birer dini tabirdir. Mecburen yazılıyor. İslam âlimlerinin kitaplarından aldığımız yazıları aynen aktarıyoruz. Bu tabirleri kullanmadan din anlatılmaz. Her mesleğin, her ilmin tabirleri olduğu gibi dini bilgilerin de tabirleri vardır. Bu tabirleri kullanmak ilmin gereğidir. Birkaç örnek verelim:

1-
Kurban kesme anlatılırken, kurban kelimesi kullanılmak zorundadır. Hayvan boğazlamak dense olmaz. Kurban derisi yerine hayvan derisi dense olmaz. Kurban kesme bir ibadettir, hayvan kesme her zaman yapılan bir iştir.

2-
Namaz kılma anlatılırken, Namaz tabiri kullanılmak zorundadır. Bunun yerine yatıp kalkmak dense uygun olur mu? Farz, vacib, sünnet, mekruh kelimelerinin yerine başka kelimeler kullanılamaz. Namazın farzları yerine, yatıp kalkmakta Allah�ın emirleri dense gülünç olmaz mı?

3-
Oruç, zekat, hac, gibi dini tabirler yerine başka kelime veya ifade kullanmak uygun olmaz. Mesela Oruç yerine aç durmak, Zekat yerine fakirin hakkını vermek, Hac yerine turistik seyahat denmez. Abdest yerine tarifi söylenmez, mesela yüz, kol ve ayakları yıkamak ve başı mesh etmek denmez. Taharet etmek yerine, şurayı burayı yıkamak denmez.

Dünya işlerinde, teknikte de öyledir. Birkaç örnek verelim:
1- Bir spiker maçı anlatırken, gol oldu yerine top iki direk arasına girdi dese tuhaf olmaz mı? Korner, ofsayt, faul, penaltı gibi kelimeler yerine başka kelimeler kullanılsa çok tuhaf olur.

2-
Bilgisayardaki teknik tabirler herkesin malumudur, mesela internete girdim yerine başka ifade kullanılamaz.

3-
Tıpta da bazı terimler kullanılır. Mesela, karantina, terapi, psikiyatri, kardiyoloji, jinekoloji, üroloji, nöroloji, çekap, anestezi, narkoz, operasyon, enjeksiyon, tahlil, tomografi, röntgen, migren, tansiyon, prostat, menopoz, glokom, katarakt, aft, kolesterol, kist, sinüzit, farenjit, menenjit, bronşit, siroz, diyabet, egzama, alerji, kanser, ülser, enfeksiyon, nevrasteni gibi kelimelerin Türkçe�si olmaz.
Her ilmin, her mesleğin kendine has deyimleri bulunur. Bunlar yadırganmaz.

Din kitaplarında geçen bahsettiğiniz dini tabirlerin manaları da şöyledir:

Allah�a ortak koşana, puta tapana Müşrik denir.
İslamiyet�i kabul etmeyen gayri Müslimlere Kâfir denir.

Müslüman iken, dinden çıkana Mürted denir.
Dinsiz olduğu halde menfaati için müslüman görünene Münafık denir.

Allah�a, Peygambere, Cennete Cehenneme inanmayana, dinsize Ateist denir.
Münafık gibi inancını gizleyip ancak maksadı İslamiyet�i yıkmak olan sinsi kâfire Zındık denir.

Kendini samimi müslüman bilen, âyet ve hadise kendi görüşü ile mana vererek, imanı bozulan, küfre giren kimseye Mülhid denir.

Dinde olmayan bir şeyi, ibadet olarak yapana Bid�at ehli denir.
Doğru yoldan ayrılana Sapık denir.

Dini olmayana Dinsiz, mezhebi olmayana da Mezhepsiz denir.
Başka dinden iken, müslüman olana Dönme denir.

Bu tabirleri yerli yerinde kullanmak ilmin gereğidir, hakaret etmek için falan değildir.